Devlet Hastanesinde Çalışan Doktorun Kusurundan Dolayı Kurum Aleyhine Dava Açılmalıdır

YARGITAY 4. Hukuk Dairesi 
Esas No: 2015/7793
Karar No: 2015/8514 
Karar Tarihi: 24.06.2015 

YARGITAY KARARI 

MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi 
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 18/01/2010 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının maddi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen 24/10/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. 
Dava, tedavi hatası nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat yönünden istem kısmen kabul edilmiş; karar davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. 
Davacı, 2003 yılı başlarında davalı doktorun özel muayenehanesine gittiğini, muyaene sonrası ... Devlet Hastanesi'nde davalı tarafından tüp bağlaması ameliyatı yapıldığını, operasyon sonrası bir türlü iyileşemediğini, 2009 yılında ... Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Doğum Ana Bilim Dalında yapılan muayenede rahim bölgesinde kitle tespit edildiğini, ameliyatla kitlenin alındığını,kitlenin daha önce operasyon sonrası unutulmuş bir bez parçasından oluştuğunu, kitle ile birlikte rahim ve yumurtalıklarının da alındığını belirterek davalı doktorun ihmalinden dolayı uğradığı maddi ve manevi zararın davalı tarafından ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, davalı tarafından yapılan ameliyat sonucu gazlı bezin kaldığının bilirkişi raporundan da anlaşıldığı, davacının manevi zararının olduğu belirtilerek manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur.
Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. 
Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.
Davaya konu edilen olayda, davacı ... Devlet Hastanesi'nde doktor olan davalı tarafından yapılan ameliyat sırasında rahiminde bez parçasının unutulduğunu, bez parçasının fark edilmemesi nedeniyle rahiminde kitle oluştuğunu, sebebinin ise davalının ihmali olduğunu iddia ettiğine göre, Anayasa'nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13/1. maddesi gereğince adli yargı yerinde davalıya yönelik açılan davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi gerekir.

Mahkemece açıklanan yasal düzenleme gözetilerek, davalı doktor hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24/06/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi. 

KARŞI OY YAZISI Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında öncelikle bu iddia doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekir. Açıklanan nedenlerle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 24/06/2015 

Yıllık İzin Ücreti ve Ücret Alacağı Yazılı Delil İle İspat Edilebilir

 
Adana BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. Hukuk Dairesi
Esas: 2018 / 497
Karar: 2018 / 577
Karar Tarihi: 13.04.2018
Konu : ALACAK DAVASI - DAVALI TARAFÇA YAZILI BELGE SUNULMADIĞINDAN YILLIK İZİN ALACAĞI ÖDEME BELGESİ SUNULMADIĞINDAN ÜCRET ALACAĞI KOŞULLARININ OLUŞTUĞU - İSTİNAF TALEBİNİN REDDİ

(4857 S. K. m. 2)

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:

Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin davalı ......'ın taşeronu olan ...... şirketi bünyesinde 24/05/2011-08/11/2013 tarihleri arasında Adana ve ilçelerinde elektronik teknikeri olarak çalıştığını, iş akdinin ücretlerin ödenmemesi sebebiyle haklı nedenle feshedildiğini, son net ücretinin 2.000,00 TL olduğunu yemek ve servis olduğunu, davacının hafta içi ve hafta sonu 08.00-22.00 saatleri arasında çalıştığını, milli bayramlarda çalıştığını, yıllık izinlerin kullandırılmadığını, 10 günlük ücretinin ödenmediğini, bu sebeplerle 100,00 TL kıdem tazminatı, 100,00 TL fazla mesai ücreti, 100,00 TL genel tatil ücreti, 100,00 TL yıllık izin, 100,00 TL hafta tatil ücreti ve 100,00 TL ücret alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ...... Tel. Vekilinin vermiş olduğu cevap dilekçesinde; davacının davalı firmada çalışmasının olmadığını, diğer davalı bünyesinde çalıştığını, davalılar arasında 06/01/2012 tarihinde Jemus Telsiz sistemi projesi kapsamında altyapı kurulumuna ilişkin yapım işleri sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmenin 7.maddesinde işin anahtar teslim işi olduğunu, işin bütünüyle devredildiğini, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğini, ücretin bordrolarda görüldüğü gibi olduğunu, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:

1-Davanın kısmen kabulü ile,

Toplam 6.913,85 TL net kıdem tazminatı alacağının iş akdinin fesih tarihi olan 08/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

Toplam 1.726,67 TL net yıllık ücretli izin alacağından 100,00 TL'sinin dava tarihinden 1.626,67 TL'sinin ıslah tarihi olan 15/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

Toplam 493,30 TL ücret alacağından 100,00 TL sinin dava tarihinden 393,30 TL sinin ıslah tarihi olan 15/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

%30 hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle tespit edilen Toplam 575,52 TL ulusal bayram ve genel tatil günleri alacağından 100,00 TL sinin dava tarihinden 475,52 TL sinin ıslah tarihi olan 15/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

%30 hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle tespit edilen Toplam 3.504,18 TL hafta tatili ücreti alacağından 100,00 TL si dava tarihinden 3.404,18 TL si ıslah tarihi olan 15/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,

%30 hakkaniyet indirimi yapılmak suretiyle tespit edilen Toplam 13.159,31 TL fazla mesai ücreti alacağından 100,00 TL si dava tarihinden 13.059,31 TL si ıslah tarihi olan 15/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davalı ...... TELEKOMÜNİKASYON A.Ş vekili istinaf dilekçesinde; "1.) Diğer davalı ile müvekkil şirket arasında yürütülen işler “anahtar teslim” usulü ile yapılmakta olup buna ilişkin örnek sözleşme dosyada mübrezdir. Ancak her ne kadar müvekkil şirketin diğer davalı şirkete verdiği işler kapsamında asıl işveren olarak nitelendirilmesi mümkün olmasa da bir an için aksi düşünüldüğünde dahi davacının taleplerinden sorumlu olması mümkün değildir.

Diğer davalı şirket, salt müvekkil şirket işlerini yapmış bir şirket olmayıp, davacı dahil olmak üzere çalışanları da müvekkil şirket işlerine özgülenmiş değildir. Zira, diğer davalı şirket faaliyette bulunduğu tüm süre boyunca müvekkil şirket yanında başka şirketlere de hizmet ve destek sağlamıştır. Dosyaya sunmuş olduğumuz diğer davalı şirketin 2007 ve 2009 yıllarına ait organizasyon şemalarında kaç personelin iş yapılan hangi firmalar nezdinde çalıştığı görülmektedir. Bu şemalara göre diğer davalı müvekkil şirket ile eş zamanlı olarak Vodafone, Huawei, Turkcell vb. birçok başka şirket için çalışmıştır. Üstelik şemalardan diğer davalı şirketin en çok işçi sayısı ile en yoğun hizmet verdiği şirketin dahi müvekkil şirket değil Vodafone şirketi olduğu görülmektedir.

Diğer davalı şirketin başka şirketlere de hizmet verdiğinin ispatı sunduğumuz delillerin yanında, ilgili şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesi ile mümkün olacaktır. Diğer davalı şirketin ekonomik güçlük sebebiyle adresinden taşınmış ve kendilerine tebliğ yapılamıyor olması sebebiyle, diğer davalı şirket tarafından kesilen faturaların tespit edilmesi tarafımızdan talep edilmiş ise de, Yerel Mahkeme tarafından bu yönde de herhangi bir inceleme yapılmamıştır.

İş Kanunu’nda asıl işverenin alt yüklenicinin işçilerinin alacaklarından sorumlu olması bir takım koşulların varlığı halinde kabul edilmiş ve bu sorumluluk da sınırlandırılmıştır. Bu koşullardan bir tanesi ve hatta en önemlisi alt yüklenicinin işçilerinin yalnızca asıl işverenin işi için çalışmış olmasıdır. Bir başka deyişle, asıl işveren alt yüklenicinin işçilerinden münhasıran kendi işi için çalışanlara karşı ve bu işin sürdüğü süreyle sınırlı olmak üzere sorumlu olacaktır. Bu hususa ilişkin kanun maddesine aşağıda yer verilmiştir:
İş Kanunu m.2/6 “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.”

Ne yazık ki, kötü niyetle tarafımıza yöneltildiği anlaşılan huzurdaki davanın dilekçesinde son derece afaki ifadelerle davacının müvekkil şirket tarafından diğer davalıya verilen işler için İstanbul ve Adana ilçelerinde çalıştığı dile getirilmiş ancak ne bir tarih aralığı ne de bir proje adı zikredilmemiştir. Müvekkil şirket asıl işveren olarak kabul edilse dahi davacının diğer davalı şirketteki tüm çalışma dönemini ve tüm alacak taleplerini karşılayacak şekilde sorumluluğu bulunduğunun kabul edilmesi kesinlikle hukuka aykırıdır. SGK kayıtlarına göre davacının müvekkil şirketle ilişkisi bulunmamakla davacının müvekkil şirketle ilişkilendirilebilecek şekilde diğer davalı nezdinde çalıştığı tarihleri ve işleri ispat etmesi gerekmektedir. Ancak davacının ne dava dilekçesinde ne delil listesinde bu hususa ilişkin herhangi bir bilginin esamesine rastlanmamıştır. Böyle bir davanın kabulü, diğer davalının müvekkil şirketle iş yaptığını biryerlerden duyan bu şirketin ilgisiz alakasız her çalışanının müvekkil şirkete dava açıp alacağını tahsil edebileceği şeklinde son derece adaletsiz bir sonucun ortaya çıkmasına vesile olabilecek potansiyele sahiptir. Örnek vermek gerekirse, diğer davalı şirketin müvekkil şirket işleri nezdinde görevlendirilen herhangi bir çalışanı bu işini bitirdikten sonra kimi zaman aynı gün içinde bile diğer davalının başka şirketlere verdiği işlerde görevlendirilerek çalışmasına devam etmiştir. Zira müvekkil şirketin diğer davalıya davacının talep konusu ettiği dönem için aralıksız sürdürülecek şekilde bir iş vermiş olması da söz konusu değildir, bu hususta yukarıda diğer davalının yalnızca müvekkil şirkete iş yapmadığının ispatı için diğer davalının çalıştığı diğer şirketlere ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Bu şekilde bir çalışmanın ise asıl işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırdığı Kanun’da açıkça yer alıyor olmasının yanında doktrinde ve Yargıtay kararlarında da birlik sağlanmış bir konudur. Yerel Mahkeme tarafından ise, davacının iddiasını ispat etmesi gerekliliğinin gözetilmediği tartışmasızdır.

2.) Yerel Mahkeme kararına dayanak teşkil eden bilirkişi raporundaki hesaplamalar soyut ve varsayıma dayalı olarak yapılmış olup, kesin delile dayanmayan alacak taleplerinin kabulü mümkün değildir.

Fazla çalışma ve tatil çalışması yaptığını iddia eden işçinin bu iddiasını mahkemeye kuşku bırakmayacak şekilde somut verilerle ispatlaması gerekmektedir. Davacının fazla mesai ve tatil çalışması yaptığına ilişkin dosya kapsamında tek bir delil dahi bulunmamakta olup yalnızca davacı tanıklarının beyanlarına dayanılarak fazla mesai alacağı ve tatil .ücreti hesaplaması yapılmıştır.

Yerel Mahkeme kararında hukuka tamamen aykırı bir biçimde "Fazla mesai yapılmadığının davalı tarafından ispatlanamamış olduğu" belirtilmiştir. Oysa ki, fazla mesai yapmış olduğunu davacı ispatla yükümlüdür. Mahkeme bu gerekçesinde işverenin tutacağı kayıtlardan bahsetmişse de, zaten bu kayıtların davacının işvereni olmayan müvekkil şirkette olması mümkün olmadığı gibi, var olmayan bir durumun kaydının olması da pek tabii ki mümkün değildir.

Ayrıca yıllık izin ücreti konusunda yapmış olduğumuz itirazlar göz ardı edilmiştir. Bir çalışanın 2 yıllık çalışma süresinde 28 gün iznini biriktirmesi olağan ve makul değildir. Yerel Mahkeme kararı objektif dayanaktan yoksundur." şeklinde istinaf sebeplerine dayanmıştır.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI ve GEREKÇE:

Dairemizce istinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi gereğince istinaf sebeplerine bağlı olarak, kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılmıştır.

Davalıların istinaf sebeplerinin incelenmesi açısından öncelikle asıl işveren alt işverenlik ilişkisi ile işyeri devri hükümleri irdelenmiştir. Bu doğrultuda;

4857 sayılı İş Kanunu'nun 2/6 maddesi uyarınca, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” Keza aynı maddenin 7. fıkrasına göre, “Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.”

Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.

Asıl alt işveren ilişkisinin gerçekleşmesi için, asıl işverenin mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işi yada asıl işin bir bölümünü alt işverene vermesi gerekir. Verilen iş, mal veya hizmet üretimine ilişkin olmayan bir iş ise, bu tür bir ilişki doğmaz.

Somut uyuşmazlıkta; SGK kayıtları ,hizmet alım sözleşmeleri ve tüm dosya kapsamına göre davacının 24/05/2011 - 08/11/2013 tarihleri arasındaki 2 yıl, 5 ay, 14 gün süre ile çalıştığı, davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi olduğu ve davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, fazla çalışma alacağı, genel tatil alacağı, hafta tatili alacağı açısından alacağı iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen alacakların ödendiği varsayılır.

Alacak kaleminin ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, alacak kaleminin yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Bu açıklamalara göre davalılarca yazılı belge sunulmadığından davacı tanık beyanlarına göre fazla çalışma alacağı, genel tatil ve hafta tatili alacak kalemleri koşullarının oluştuğu, davalı tarafça yazılı belge sunulmadığından yıllık izin alacağı, ödeme belgesi sunulmadığından ücret alacağı koşullarının oluştuğu, ilk derece mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu davalı istinaf talebinin reddi gerektiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

2-İstinaf karar harcı bakımından, alınması gereken 1.801,53 TL harçtan peşin alınan 450,90 TL nin mahsubu ile bakiye 1.350,63 TL nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,

3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

4-İstinaf gider avansından arta kalanın ilgilisine iadesine,

5-Karar kesin olarak verildiğinden tebliğ ve harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda miktar itibari ile kesin olmak üzere 13/04/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Hamilelik Nedeni İle İş Akdinin Feshi

Adana BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. Hukuk Dairesi
Esas: 2018 / 484
Karar: 2018 / 567
Karar Tarihi: 13.04.2018
Konu : ALACAK DAVASI - İŞ AKDİNİN HAMİLELİK NEDENİ İLE FESHEDİLDİĞİ KANAATİNİN BASKIN OLDUĞU - İŞ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİNDE CİNSİYET VEYA GEBELİK NEDENİYLE DOĞRUDAN VEYA DOLAYLI FARKLI İŞLEM YAPILAMAYACAĞI - İSTİNAF TALEBİNİN REDDİ
(4857 S. K. m. 5)

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:

Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının davalı işyerinde 09.11.2015 tarihinde insan kaynakları ve idari işler şefi olarak çalışmaya başladığını, 01.03.2016 tarihinde iş akdinin işverence feshedildiğini, davacının şubat ayında hamile olduğunu öğrendiğini ve bu durumu Organize Sanayi Bölgesi idari işler müdür yardımcısı Pınar Özal Kınık ile şifahen paylaştığını, davacının hamile olduğunun öğrenilmesiyle birlikte yönetim kurulunun haberdar edildiğini, işten çıkarma sürecinin başladığını davacının 01.03.2016 tarihinde yönetimi kurulu kararına dayanılarak hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkartıldığını, her ne kadar gerekçe gösterilmemiş olsa da davacının davacının hamile olması nedeniyle işten çıkartıldığının açık olduğunu, bununda eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve ayrımcılık yapıldığını, davacının hamilelik sonucu işten çıkartılması nedeniyle 4857 sayılı iş kanunu 5. Maddesi gereğince davacıya ödenmek üzere 4 aylık ücret tutarındaki eşit davranmama ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı tarafın iddia ettiği gibi hamilelik nedeniyle davacının işine son verilmediğini, iş akdinin feshinde kötü niyet ayrımcılık gibi durumların söz konusu olmadığını haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:

1-Davacının davasının KABULÜNE,

a)12.702,58 TL net eşit davranmama tazminatı alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bunun 9.800,00 TL'lik kısmına dava tarihi olan 09/06/2016 tarihinden bakiye 2.902,58 TL sine ıslah tarihi olan 19/06/2017 tarihinden itibaren mevduata uygulanacak en yüksek faiz oranının uygulanmasına, karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davalı vekili istinaf dilekçesinde;" Yerel Mahkeme tarafından verilen karar usul ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki; davalı müvekkilin karar organının yönetim kurulu olduğu, yönetim kurulunda ise yanlarında onlarca kadın çalışan bulunan işverenlerden oluştuğu, müvekkil OSB’de davacı ile birlikte birçok kadın çalışan bulunduğu ve birçoğunun da hamile kalıp doğum yaptıkları gerçeği karşısında, davacının iddia edildiği gibi sırf hamile kalmasından dolayı iştin çıkartılması olgusunun hiçbir şekilde gerçekleşmemesine rağmen buna atıfta bulunularak işten ayrılış bildirimine imza atılması sonucu davanın kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Kaldı ki, hamile kalınması ile işten çıkartılma arasında 1 aylık bir süre olup bu sürede birçok kadın dahi hamile kaldığının farkına dahi varamamaktadır.

Gerçekten de, eşit işlem ilkesine aykırı davranıldığını davacının ispat etmesi gerekmektedir. Kıdem tazminatına hak kazanacak derecede çalışma süresi bulunmayan bir kişinin bu şekilde gerçek dışı davranarak kıdem tazminatının çok daha üzerinde bir tazminata hak kazanması yasaya aykırı bulunmaktadır. Bilindiği üzere, hiç kimse kendisinden kaynaklanan bir olgu ile yine kendisine hak doğuramaz. Ancak somut olayda davacının kendisinden kaynaklanan bir durum yine kendisi lehine yorumlanarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu haliyle güçlü delilden bahsedilmesi imkansızdır. Bu nedenle kararın istinaf edilmesi zorunlu olmuştur." şeklinde ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği yönünde istinaf sebeplerine dayanmıştır.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI ve GEREKÇE:

Dairemizce istinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi gereğince istinaf sebeplerine bağlı olarak, kamu düzenine aykırılık hususları da gözetilerek yapılmıştır.

Somut uyuşmazlıkta; davacının 09.11.2015-01.03.2016 tarihleri arasında insan kaynakları ve idari işler şefi olarak çalıştığı, davacı tarafın haksız ve kötü niyetli olarak iş akdinin feshedildiğini savunduğu, davalı tarafın yapılan feshin kötü niyetle yapılmadığını yönetim kurulu kararıyla iş akdinin feshedildiğini savunduğu, 01.03.2016 tarihli fesih bildirimi yazısında neden bildirilmediği ancak davacının gebelik nedeniyle iş akdinin kötü niyetli olarak feshedildiğine dair şerh düştüğü, fesih tarihi dikkate alındığından doğum tutanağına göre davacının yaklaşık 8 ay sonra 07.10.2016 tarihinde doğum yaptığı, fesih tarihi itibari ile hamile olduğu, işveren tarafından işten ayrılış bildirgesinde 22. kod diğer nedenler olarak bildirimin yapıldığı, diğer nedenlerin işverence açıklanamadığı, iş akdinin hamilelik nedeni ile feshedildiği kanaatinin baskın olduğu, 4857 sayılı yasanın 5. maddesi işverene eşit işlem yapma yükümlülüğü yüklediği gibi işveren biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça bir işçiye iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz " hükmü dikkate alındığında ilk derece mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla davalının istinaf talebinin reddi gerektiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalının istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,

2-İstinaf karar harcı bakımından, alınması gereken 867,71 TL harçtan peşin alınan 217,21 TL nin mahsubu ile bakiye 650,50 TL nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,

3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

4-İstinaf gider avansından arta kalanın ilgilisine iadesine,

5-Karar kesin olarak verildiğinden tebliğ ve harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda miktar itibari ile kesin olmak üzere 13/04/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 

İşe İade Davasının Kazanan İşçinin Hakları

İşe İade davası sonrası işçinin talep edebileceği alacakların hesaplanmasına ilişkin örnek yargıtay kararı.

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/12059
Karar No:  2014/13181
Karar Tarihi: 20.05.2014 
Hüküm süresi içinde taraflar vekilleri tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I 
Davacı İsteminin Özeti: Davacı, kesinleşen işe iade kararı üzerine süresinde işverene başvurduğunu, ancak işverence işe başlatılmadığını ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile asgari geçim indirimi, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti alacaklarını istemiştir. 
Davalı Cevabının Özeti: Davalı, dava konusu alacakların davacının hesabına ödendiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, asgari geçim indirimi talebinin reddine, diğer talepler yönünden ise ödeme nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Temyiz: Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir. 
Gerekçe: 1.Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 
2.Taraflar arasında asgari geçim indiriminin ödenip ödenmediği hususu uyuşmazlık konusudur. İşçiye ücreti dışında ödenen asgari geçim indirimi kanun ile getirilmiş olup, bireyin veya ailenin asgari geçim düzeyini sağlayacak bölümünün toplam gelirden düşülerek vergi dışı bırakılmasıdır. Mahkemece, asgari geçim indiriminin işverence değil maliye tarafından tahakkuk ettirilerek ödendiği gerekçesi ile bu isteğin reddine karar verilmişse de; asgari geçim indirimi işverence işçilere ödenmektedir. Davalı taraf asgari geçim indirimi ödediğini ispatlayamadığına göre, davacının asgari geçim indirimi hesaplanarak hüküm altına alınmalıdır. Yanılgılı gerekçe ile anılan isteğin reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 3.İşe iade davası sonunda işçinin başvurusu, işverenin işe başlatmaması ve buna bağlı olarak işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret, ihbar ve kıdem tazminatı konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. İşe başlatmama tazminatının fesih tarihindeki ücrete göre hesaplanması gerekir. İşçinin işe başlatılmadığı tarih, işe başlatmama tazminatının muaccel olduğu andır. Bahsi geçen tazminat yönünden faize hak kazanmak için kural olarak işverenin temerrüde düşürülmesi gerekir. İşverenin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmemiş olması halinde dava ve varsa ıslah tarihlerinden itibaren faize hükmedilir. Ancak işçinin işe iade başvurusunda işe alınmadığı taktirde işe başlatmama tazminatının ödenmesini talep etmiş olması durumunda, işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekmez ve işe başlatmama anından itibaren faiz hakkı doğar. Boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar için ise, feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden sonra boşta geçen en çok dört aylık sürede işçinin çalışması devam ediyormuş gibi ücret ve diğer haklar belirlenmelidir. Boşta geçen en çok dört aya kadar süre içinde ücret zammı ya da yeni bir toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, her iki dönem için ayrı ayrı hesaplamaya gidilmelidir. Kararın kesinleşmesine kadar en çok dört aya kadar ücret ve diğer alacaklar, işçinin işe iade için başvurduğu anda muaccel olur. İşe iade başvurusunda boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların ödenmesi talep edilmiş ise, başvuru ile birlikte işveren de temerrüde düşürülmüş sayılmalıdır. Sözü edilen ücret ve diğer hakların ödenmemesi durumunda başvuru tarihinden itibaren faiz hakkı doğar. 
İşe başlama isteğini içeren başvuruda boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların açıkça talep edilmemiş olması halinde ise, dava ve varsa ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmelidir. Boşta geçen sürenin en çok dört aylık kısmı içinde gerçekleşen diğer haklar kavramına, ikramiye, gıda yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı ve servis hizmeti gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilmelidir. Söz konusu hesaplamaların işçinin belirtilen dönemde işyerinde çalışıyormuş gibi yapılması ve para ile ölçülebilen tüm değerlerin dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte işçinin ancak fiili çalışması ile ortaya çıkabilecek olan fazla çalışma ücreti, hafta tatili ile bayram ve genel tatil günlerinde çalışma karşılığı ücret ile satışa bağlı prim gibi ödemelerinin, en çok dört ay kadar boşta geçen süre içinde ödenmesi gereken diğer haklar kavramında değerlendirilmesi mümkün olmaz. Boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklar ile işe başlatmama tazminatı bürüt olarak hüküm altına alınmalı ve kesintiler infaz sırasında gözetilmelidir. 
16.6.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5904 sayılı Kanun ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nda değişiklik yapılmış ve işe başlatmama tazminatı gelir vergisi istisnaları arasında gösterilmiştir. Buna göre işe başlatmama tazminatından gelir vergisi kesilmemeli, sadece damga vergisi kesilmesiyle yetinilmelidir. İşe iade davası ile tespit edilen en çok dört aya kadar boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklar için de 4857 sayılı İş Kanunu'nun 34. maddesinde sözü edilen özel faiz türü uygulanmalıdır. Ancak işe başlatmama tazminatı niteliği itibarıyla tazminat olmakla uygulanması gereken faiz, yasal faiz olmalıdır. 
İşçinin işe başlatılmaması fesih niteliğinde olmakla, işverence gerçekleşen bu feshe bağlı olarak ihbar tazminatı ile süre yönünden şartları mevcutsa kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti ödenmelidir. Hesaplamalar işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesih tarihindeki ücret ve kıdem tazminatı tavanı gözetilerek yapılmalıdır. İşçiye geçersiz sayılan fesih sırasında kıdem ve ihbar tazminatı ile izin ücreti ödenmişse, dört aylık boşta geçen süre ilavesiyle ve son ücrete göre yeniden hesaplama yapılmalı ve daha önce ödenenler mahsup edilerek sonuca gidilmelidir. 
Kıdem tazminatı için faiz başlangıcı, işçinin işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesih tarihi olmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden faiz yürütülmesi doğru olmaz. İhbar tazminatı ve izin ücreti bakımından ise, işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesihten sonra işverenin temerrüde düşürülmüş olması halinde bu temerrüt tarihi, yoksa, dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmelidir. Mahkemece yapılacak iş, yukarıdaki açıklamalar ışığında davacının işe başlatılmadığı tarihteki olası ücretini emsal ücret araştırması ve davalı işverenden işe başlatılmadığı tarihte emsal işçilere ödenen ücretlere ilişkin belgelerin celp edilmesi yoluyla tespit ederek, işe başlatmama tazminatı, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacaklarını bu ücrete göre hesaplattırmak, boşta geçen süre ücretini geçersiz sayılan fesihten sonraki dört aylık dönem için alması gereken ücret ve diğer sosyal haklar üzerinden hesaplattırmak ve ödenen miktarları hesaplanan miktardan mahsup ederek varsa bakiye alacakları hüküm altına almaktan ibarettir. 
Eksik inceleme ve araştırma ile sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İşe Başlatmama Tazminatından Sadece Damga Vergisi Kesilmelidir


YARGITAY 22. Hukuk Dairesi 
Esas No: 2014/21535 
Karar No: 2014/33761 
Karar Tarihi: 01.12.2014 

 Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I
 Davacı İsteminin Özeti: Davacı, kesinleşen işe iade kararı sonrasında süresinde işverene başvurduğunu ancak işe başlatılmadığını ve işverence bir kısım ödemede bulunduğunu, yapılan ödemenin eksik olduğunu ileri sürerek, fark ihbar tazminatı ile işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücreti alacaklarını istemiştir. 
Davalı Cevabının Özeti: Davalı, davacının işe başlatılmadığını ve işe iade dosyasındaki hükümde belirtilen tazminat ve ücretlerin eksiksiz olarak ödendiğini savunarak, Davanın reddini istemiştir. 
Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı temyiz etmiştir. 
Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 
2-İşe iade davası sonunda işçinin başvurusu, işverenin işe başlatmaması ve buna bağlı olarak işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve ihbar tazminatı konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. İşçinin işe iade sonrasında başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde, işe başlatılmayacağının sözlü ya da eylemli olarak açıklandığı tarihte veya bir aylık başlatma süresinin sonunda iş sözleşmesi işverence feshedilmiş sayılır. İşe başlatmama tazminatının da fesih tarihindeki ücrete göre hesaplanması gerekir. İşçinin işe başlatılmadığı tarih, işe başlatmama tazminatının muaccel olduğu andır. Bahsi geçen tazminat yönünden faize hak kazanmak için kural olarak işverenin temerrüde düşürülmesi gerekir. İşverenin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmemiş olması halinde dava ve varsa ıslah tarihlerinden itibaren faize hükmedilir. Ancak işçinin işe iade başvurusunda işe alınmadığı taktirde işe başlatmama tazminatının ödenmesini talep etmiş olması durumunda, işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekmez ve işe başlatmama anından itibaren faiz hakkı doğar. Boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar için ise, feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden sonra boşta geçen en çok dört aylık sürede işçinin çalışması devam ediyormuş gibi ücret ve diğer haklar belirlenmelidir. Boşta geçen en çok dört aya kadar süre içinde ücret zammı ya da yeni bir toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, her iki dönem için ayrı ayrı hesaplamaya gidilmelidir. Kararın kesinleşmesine kadar en çok dört aya kadar ücret ve diğer alacaklar, işçinin işe iade için başvurduğu anda muaccel olur. İşe iade başvurusunda boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların ödenmesi talep edilmiş ise, başvuru ile birlikte işveren de temerrüde düşürülmüş sayılmalıdır. Sözü edilen ücret ve diğer hakların ödenmemesi durumunda başvuru tarihinden itibaren faiz hakkı doğar. İşe başlama isteğini içeren başvuruda boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların açıkça talep edilmemiş olması halinde ise, dava ve varsa ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmelidir. Boşta geçen sürenin en çok dört aylık kısmı içinde gerçekleşen diğer haklar kavramına, ikramiye, gıda yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı ve servis hizmeti gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilmelidir. Söz konusu hesaplamaların işçinin belirtilen dönemde işyerinde çalışıyormuş gibi yapılması ve para ile ölçülebilen tüm değerlerin dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte işçinin ancak fiili çalışması ile ortaya çıkabilecek olan fazla çalışma ücreti, hafta tatili ile bayram ve genel tatil günlerinde çalışma karşılığı ücret ile satışa bağlı prim gibi ödemelerinin, en çok dört ay kadar boşta geçen süre içinde ödenmesi gereken diğer haklar kavramında değerlendirilmesi mümkün olmaz. 
Boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklar ile işe başlatmama tazminatı brüt olarak hüküm altına alınmalı ve kesintiler infaz sırasında gözetilmelidir. 16.06.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5904 sayılı Kanun ile 193 sayılı gelir vergisi kanununda değişiklik yapılmış ve işe başlatmama tazminatı gelir vergisi istisnaları arasında gösterilmiştir. Buna göre işe başlatmama tazminatından gelir vergisi kesilmemeli, sadece damga vergisi kesilmesiyle yetinilmelidir. İşe iade davası ile tespit edilen en çok dört aya kadar boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklar için de 4857 sayılı İş Kanunu'nun 34. maddesinde sözü edilen özel faiz türü uygulanmalıdır. Ancak işe başlatmama tazminatı niteliği itibarıyla tazminat olmakla uygulanması gereken faiz, kanuni faiz olmalıdır. İşçinin işe başlatılmaması fesih niteliğinde olmakla, işverence gerçekleşen bu feshe bağlı olarak ihbar tazminatı ile süre yönünden şartları mevcutsa kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti ödenmelidir. Hesaplamalar işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesih tarihindeki ücret ve kıdem tazminatı tavanı gözetilerek yapılmalıdır. İşçiye geçersiz sayılan fesih sırasında kıdem ve ihbar tazminatı ile izin ücreti ödenmişse, dört aylık boşta geçen süre ilavesiyle ve son ücrete göre yeniden hesaplama yapılmalı ve daha önce ödenenler mahsup edilerek sonuca gidilmelidir. Kıdem tazminatı için faiz başlangıcı, işçinin işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesih tarihi olmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden faiz yürütülmesi doğru olmaz. İhbar tazminatı ve izin ücreti bakımından ise, işe başlatmama yoluyla gerçekleşen fesihten sonra işverenin temerrüde düşürülmüş olması halinde bu temerrüt tarihi, yoksa, dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmelidir. Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporu denetime elverişsiz olup bir çok hatalı tespit içermektedir. Davacının fark işe başlatmama tazminatı ve ihbar tazminatı alacakları; yukarıdaki ilkeler ışığında, işe başlatılmadığı ve dolayısıyla feshin gerçekleştiği tarihteki ücreti gerekirse emsal ücret araştırması yapılarak veya işverenden emsal işçi ücreti bordroları celp edilerek tespit edilmeli ve bu ücret üzerinden hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır. Boşta geçen süre ücreti ise işe başlatılmadığı tarihteki ücrete göre değil, geçersiz sayılan fesih tarihinden itibaren dört aylık süredeki gerçek ücretine göre hesaplanmalıdır. Bu yönler dikkate alınmadan yanılgılı bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 
Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 

FİİLİ HİZMET SÜRESİ ZAMMI KIDEM TAZMİNATI HESABINDA DİKKATE ALINMAZ

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi  
Esas No:2015/5053 
Karar No:2015/9408  
Karar Tarihi: 09.03.2015 
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai, yıllık izin ile şura izni alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 
Y A R G I T A Y K A R A R I 
Davacı, iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep olmadan feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı, ile birkısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Davalı vekili, yeni faaliyete geçen bir başka hastanenin dolgun ücretle iş teklifi üzerine davacının işten ayrıldığını belirtmiş ve davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bilirkişi hesaplaması doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık kıdem tazminatı hesabında fiili hizmet süresi zammının dikkate alınıp alınmayacağı noktasındadır. Dosya içeriğine göre davacı, davalı bünyesinde radyoloji teknisyeni olarak çalışmıştır. Kıdem tazminatına esas çalışma süresi hesaplanırken 5510 sayılı Kanunu'nun 40. maddesindeki, Radyoaktif ve radyoiyonizan maddelerle yapılan işlerde çalışan sigortalıların prim ödeme gün sayılarına, bu iş yerlerinde ve işlerde geçen çalışma sürelerinin her 360 günü için 90 gün fiilî hizmet süresi zammı olarak eklenir, şeklindeki  düzenleme gereğince, 142 gün fiili hizmet süresi zammı ilave edilmiştir. Ancak anılan kanuni düzenleme gereği fiili hizmet süresi zammının kıdem tazminatına esas çalışma süresine ilave edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 

3-Taraflar arasındaki diğer uyuşmazlık, işçinin kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretlere hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. Yıllık izinlerin kullandırıldığı konusunda ispat yükü işverene ait olup imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlanabilmektedir.
Somut olayda bir tam yıllık çalışması olan davacının yıllık izinlerini kullandığı davalı işverence ispatlanamadığından izin ücreti alacağı hüküm altına alınmıştır. 
Ancak yeminli dinlenen davacı tanıkları, davacının bir yıl için yıllık izin hakkını kullandığını belirtmişlerdir. Mahkemece bu husus davacıdan sorularak yıllık izinlerini kullanıp kullanmadığı açıklığa kavuşturulmadan karar verilmiş olması hatalı olup hükmün bu sebeplerle bozulması gerekmiştir. 
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 09.03.2015 günü oybirliği ile karar verildi. 

Fiili Hizmet Süresi Zammı Hizmet Tespiti Davası


YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/14248
Karar No:  2015/19475
 Karar Tarihi: 04.06.2015

DAVA : Dava, fiili hizmet zammından yararlandırılması gerektiğinin tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece verilen kısmen kabul kararı Dairemizce; eda davası açılması gereken durumda tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı davanın usulden reddi gerekirken esastan incelenerek karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile bozulmuştur.

Dairemizin 10.12.2012 tarih 2012/ 7966 esas ve 2012/27679 karar sayılı bozma ilamına mahkemece; davacının açtığı davanın niteliği itibari ile hizmet tespit davası olduğu 5510 sayılı kanun 40. maddesi gereği fiili hizmet süresi zammından yararlandırılması gerektiğinin tespitine ilişkin olup verilen kararın davacının kurumdaki hizmet süresini değiştireceği, bu durumda davacının tespit davası açmasında hukuki yarar bulunduğu, bozma ilamının yerinde olmadığı gerekçesi ile direnilmiştir.

Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, Dairemizin 6352 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile eklenen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ikinci maddesi uyarınca öncelikle inceleme yetkisi olduğu anlaşılmakla, mahkemece verilen direnme kararının Dairemiz içtihatlarına uygun olduğu, bozma ilamının maddi yanılgı sonucu oluşturulduğu anlaşıldığından; direnme bozma gerekçesine göre uygun bulunarak Dairemizin 10.12.2012 tarih 2012/ 7966 esas ve 2012/27679 karar sayılı bozma ilamı ortadan kaldırılarak, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Y A R G I T AY K A R A R I

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun geçici ek ikinci maddesi uyarınca ONANMASINA, 04.06.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Boşta Geçen Süre Ücretine Yol Ücreti Eklenmelidir


 YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/6044 
 Karar No:2017/9531 
Karar Tarihi: 25.04.2017


Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 

Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, ... 3. İş Mahkemesi’nin 2011/778 esas, 2012/682 karar sayılı dosyasıyla davacının işe iadesine karar verildiğini ve kararın onanarak kesinleştiğini, işverenin işe başlatma davetinin samimi olmadığını, daha önce çalıştığı dönemdeki çalışma koşullarının vardiyalı olduğu ve servis ve yol yardımının sağlandığını, işe başlatılan işyerindeki çalışma saatlerinin oniki saat olduğunu, ulaşımın karşılanmadığını belirterek boşta geçen süre ücreti ile işe başlatmama tazminatı alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir. 

Davalı Cevabının Özeti: Davalı vekili, davacının işe başlama talebi üzerine davacının ... Gıda Tarım ürünlerinde işe başlayabileceğinin ihtar edildiğini, davacının bir gün mesaiye geldiğini diğer günler gelmediğini, davacının işe iade talebinin samimi olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. 

Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir. 

Temyiz: Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir. 

Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 

2-İşe iade davası sonucu hak kazanılan boşta geçen süre ücreti hesabı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar için, feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden sonra boşta geçen en çok dört aylık sürede işçinin çalışması devam ediyormuş gibi ücret ve diğer haklar belirlenmelidir. Boşta geçen en çok dört aya kadar süre içinde ücret zammı ya da yeni bir toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, her iki dönem için ayrı ayrı hesaplamaya gidilmelidir. Boşta geçen sürenin en çok dört aylık kısmı içinde gerçekleşen diğer haklar kavramına, ikramiye, gıda yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı ve servis hizmeti gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilmelidir. Söz konusu hesaplamalarda işçinin fiili çalışmasına bağlı alacakların dikkate alınması doğru olmaz. Somut uyuşmazlıkta, davacı işyerinde servis hizmeti olduğunu belirtmiş, davacı tanığı ... da beyanın da servis hizmeti olduğunu ifade etmiştir. 

Bu durumda hükme esas alınan bilirkişi raporunda boşta geçen süre ücreti hesabında esas alınan ücrete, yol ücretinin dahil edilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 25.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Boşta Geçen Süre Ücretine Dahil Edilecek Kazançlar

Boşta Geçen Süre Ücretine Dahil Edilecek Kazançlar

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi 
Esas No: 2017/35644 
Karar No: 2017/16360
Karar Tarihi: 06.07.2017 
DAVA TÜRÜ: İTİRAZIN İPTALİ 
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 

Y A R G I T A Y K A R A R I 
Davacı İsteminin Özeti: Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işverence haklı neden olmaksızın feshedilmesi üzerine işçilik alacaklarının ilamsız icra yoluyla istendiğini, davalı işverence takibe itiraz edildiğini beyanla itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevabının özeti: Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkeme kararının özeti: Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, yazılı gerekçe ile kısmen davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz: Kararı davalı vekili temyiz etmiştir. Gerekçe: 1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. 2-İşe iade davası sonunda işçinin başvurusu, işverenin işe başlatmaması ve buna bağlı olarak işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücretin hesaplanması konularında taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 
İşçinin işe iade sonrasında başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde, işe başlatılmayacağının sözlü ya da eylemli olarak açıklandığı tarihte veya bir aylık başlatma süresinin sonunda iş sözleşmesi işverence feshedilmiş sayılır. İşe başlatmama tazminatının da fesih tarihindeki ücrete göre hesaplanması gerekir. İşçinin işe başlatılmadığı tarih, işe başlatmama tazminatının muaccel olduğu andır. Bahsi geçen tazminat yönünden faize hak kazanmak için kural olarak işverenin temerrüde düşürülmesi gerekir. İşverenin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmemiş olması halinde dava ve varsa ıslah tarihlerinden itibaren faize hükmedilir. İşe iade kararına rağmen işçinin işe alınmaması nedeniyle işe başlatmama tazminatının ödenmesi söz konusu ise, işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekmez. Bu durumda işe başlatmama anından itibaren faiz hakkı doğar. Boşta geçen süreye ait en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklar için, feshi izleyen dönem ücretlerine göre hesaplama yapılmalıdır. Geçersiz sayılan fesih tarihinden sonra boşta geçen en çok dört aylık sürede işçinin çalışması devam ediyormuş gibi ücret ve diğer haklar belirlenmelidir. Boşta geçen en çok dört aya kadar süre içinde ücret zammı ya da yeni bir toplu iş sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, her iki dönem için ayrı ayrı hesaplamaya gidilmelidir. Boşta geçen sürenin en çok dört aylık kısmı içinde gerçekleşen diğer haklar kavramına, ikramiye, gıda yardımı, yol yardımı, yakacak yardımı ve servis hizmeti gibi para ile ölçülebilen haklar dahil edilmelidir. Söz konusu hesaplamaların, işçinin belirtilen dönemde işyerinde çalışıyormuş gibi yapılması ve para ile ölçülebilen tüm değerlerin dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte işçinin ancak fiili çalışması ile ortaya çıkabilecek olan fazla çalışma ücreti, hafta tatili ile bayram ve genel tatil günlerinde çalışma karşılığı ücret ile satışa bağlı prim gibi ödemelerinin, en çok dört ay kadar boşta geçen süre içinde ödenmesi gereken diğer haklar kavramında değerlendirilmesi mümkün olmaz. Somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 12.01.2013 fesih tarihindeki ücreti 2011 Kasım ayı bordrosunda belirtilen ücretin asgari ücrete oranlaması yoluyla belirlenmiştir. Mahkeme tarafından feshin kesinleştiği tarih itibariyle işçinin ücreti, ilgili meslek odalarından ve diğer kuruluşlardan yapılacak emsal ücret araştırması ile ve Türkiye İstatistik Kurumu'nun resmi internet sitesindeki “kazanç bilgisi sorgulama” kısmındaki bilgilerle belirlendikten sonra, sonucuna göre kabul edilen alacaklar hakkında karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olmuştur. 

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.