2017 Yılı Asgari Ücreti 1404 TL


2017 Yılı için uygulanacak asgari ücret bu gün belli oldu. Bakan Müezzinoğlu yapmış olduğu açıklamada 2017 yılı için asgari ücretin 1.404,00 TL olduğunu beyan etti.

Bu hali ile net 1.300,00 TL olan asgari ücret 104,00 TL artmış oldu.

Kira Bedelini Tespiti - Hak ve Nesafete Uygun Kiranın Tespiti


Kira Bedelinin Tespiti - Hak Nesafete Uygun Kira Bedelinin Belirlenmesi

Esas No: 2015/8722
Karar No: 2016/4183
T.C. YARGITAY    6. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/8722
Karar No: 2016/4183
Karar Tarihi: 26.05.2016


KIRA BEDELININ TESPITI DAVASI - HAK VE NESAFETE UYGUN KIRA
BELIRLENIRKEN YAPILACAK INDIRIM - YENIDEN BILIRKISI
INCELEMESI YAPILARAK HAK VE NESAFETE UYGUN BIR KIRA
BEDELININ TESPITI GEREKTIGI - HÜKMÜN BOZULDUGU
ÖZET: Dava, kira parasının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın boş olarak yeniden kiraya verilmesi halinde aylık brüt xxx TL kira parası getirebileceği; Endeks yoluyla tespit edilen kira bedelinin ise brüt xxx. TL olduğu bildirilmiştir. Bu durumda Mahkemece, yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak hak ve nefasete uygun bir kira bedelinin tespiti gerekirken bilirkişinin raporunda belirttiği/tespit ettiği xxx TL ile xxxx TL arasında, nedeni belirtilmeden xxxx TL'ye hükmedilmesi hukuk ve yasaya aykırıdır. (6098 S. K. m. 344)

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı kira bedelinin tespiti davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Dava, kira parasının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece,18.02.2014 tarihinden itibaren aylık kira parasının brüt 4.000 TL olarak tespitine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, aylık net 600 TL olan kira parasının 18.02.2014'den itibaren aylık net 7.000 'ye yükseltilmesi istemiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece bilirkişi raporu hükme esas alınarak aylık kiranın brüt 4.000 TL olarak tespitine tespitine karar verilmiştir. Kira parasının tespitine ilişkin 6098 sayılı TBK'nun 344 maddesinde "Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hakim tarafından üretici fiyat endeksindeki artış oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değistirilebilir düzenlemesi getirilmiştir. Şartlar degişmediği ve özel nedenlerin varlığı iddia ve ispat edilmediği sürece, kira sözleşmesinde olağan rayice uygun olarak kararlaştırılan kira parasına, Üretici fiyat Endeksinin dört yıl için artırımı esas alınarak bulunacak kira parasının o dönemin hak ve nesafet
kurallarına uygun ve aşırı olmayan bir kira parası olduğu ilke olarak kabul edilmeli ve ona göre
uygulama yapılmalıdır. Dört yıldan sonra ise, taşınmazın boş olarak yeniden kiralanması halinde
getirebileceği kira parası bilirkişi marifetiyle belirlenerek, hakimce bu miktar göz önünde bulundurulup hak ve nesafete uygun bir kira parası takdir edilmelidir.
Hak ve nesafete uygun kira belirlenirken en son ödenen aylık kira bedeline endekse (ÜFE) göre artıs yapılarak belirlenen kiradan daha düsük olmayacak sekilde tasınmazın bos olarak yeniden kiraya verilmesi halinde getirebileceği brüt kira bedelinden, davalının eski kiracı olduğu gözetilerek hakkaniyete uygun bir miktarda indirim yapılması gerekmektedir. Taraflar arasında imzalanan 18.02.2004 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi hususunda bir uyuşmazlık  ulunmamaktadır. Davacı dava dilekçesinde aylık kira bedelinin net 7.000 TL olarak tespitini istemiştir. Tespiti istenen dönem itibariyle son ödenen kira bedelinin aylık net 600 TL, brüt 750 TL olduğu tarafların kabulündedir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın boş olarak yeniden kiraya verilmesi halinde aylık brüt 7.2014 TL kira parası getirebileceği; Endeks yoluyla tespit edilen kira bedelinin ise brüt 795,83 TL olduğu bildirilmiştir. Bu durumda Mahkemece, yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak hak ve nesafete uygun bir kira bedelinin tespiti gerekirken bilirkişinin raporunda belirttiği/tespit ettiği 795,83 TL ile 7.2014 TL arasında, nedeni belirtilmeden 4.000 TL'ye hükmedilmesi hukuk ve yasaya aykırıdır. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde pesin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 26.05.2016 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Hakim ve Savcı Eylemlerinden Kaynaklanan Tazminat Davalarında Kesinleşme Aranır mı


             Hakim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararları nedeniyle, bu kişilere karşı değil devlet aleyhine, Adalet Bakanlığı aleyhine dava ikame edilir. Bu nedenlerden dolayı devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için, dayanak kararın kesinleşmiş olması ŞARTTIR.

            Bu kesinleşme şartı sadece, davanın tarafı olan kişiler tarafından açılacak tazminat davaları için geçerlidir. Davanın tarafı olmayan üçüncü kişiler tarafından hakim veya savcıların işlem, faaliyet veya kararları nedeniyle devlet aleyhine açılacak tazminat davalarında, üçüncü kişiler açısından kararın kesinleşmesi şart değildir.

Manevi Tazminat Zenginleşme Aracı Olmamalı Ama Duruma Uygun Olmalıdır

T.C YARGITAY  17.Hukuk Dairesi  Esas: 2014 / 21737  Karar: 2016 / 6345 Karar Tarihi: 25.05.2016


Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacılar vekili, 19.04.2011 tarihinde davalı .....’ye zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi ile sigortalı, .....’ye ait, sürücü ...'ın idaresindeki araç ile....... Caddesi üzerinde yolun karşı tarafından geçmek isteyen yayalar ...... ve ...'ya çarptığını, sürücünün aşırı hızlı olduğunu, tam kusurlu davranışı nedeniyle kazanın oluşumuna sebebiyet verdiğini, meydana gelen trafik kazasında .....nin vefat ettiğini, ...’nın ise hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığını, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak ......'nin ölümü nedeniyle eşi ... için şimdilik 100,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın, çocuklar ..., ..., ...’nın her biri için 25.000,00 er TL manevi tazminatın, torunlar ... ve ...'nin her biri için 10.000,00 er TL manevi tazminatın, davacı ...'nın kendi yaralanması için 100,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi tazminat, eşi ....... için 10.000,00 TL manevi tazminatın olay (sigorta şirketinden poliçe teminat limitiyle sorumlu ile temerrüt)tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiş, 13.03.2014 tarihli dilekçe ile maddi tazminat istemini davacı eş ... için 12,751,42 TL, ... için 579,32 TL’ye ıslah etmiştir.

Davalılar vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kısmen kabulü ile maddi tazminat talebi yönünden davacı ... (ölen .....'nin eşi) için 12.751,42 TL, davacı ... için 579,32 TL maddi tazminatın, manevi tazminat yönünden; davacı ... için (Ölenin eşi) 8.000,00 TL, davacılar ..., ..., ... için (ölenin çocukları) 4.000,00’er TL, davacılar ... ve ... için (ölenin torunları) 1.000,00 er TL, davacı ...'nın yaralanmasından dolayı ayrıca 3.500,00 TL manevi tazminatın 19.04.2011 kaza (davalı ... şirketinden poliçe teminat limitiyle dava)tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı ... ....'nın manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar ve destekten yoksun kalma zararının tazmini istemine yönelik maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde ve özellikle, oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde BK’nin 47. (TBK’nin 56.) maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, davacılar vekilinin davacı ...’nın kendi yaralanması nedeniyle hükmedilen manevi tazminata, davacı .......’nın manevi tazminat isteminin reddine yönelik, ve diğer davacılar için temyiz ettiği hususlardan aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, MK'nin 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.

Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatın bir miktar az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Davacılar vekilinin yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, 25.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Evliliğe İzin Yaşı

T.C. YARGITAY  2. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/3187 - K. 2006/10108  - T. 26.6.2006

• EVLENMEYE İZİN ( Onaltı Yaşını Doldurmuş Olan Erkek Veya Kadının Evlenmesine Verilebileceği - Olanak Bulundukça Karardan Önce Ana ve Baba Veya Vasinin Dinleneceği )
• KÜÇÜKLERİN EVLENMESİ ( Olanak Bulundukça Karardan Önce Ana ve Baba Veya Vasinin Dinleneceği - Onaltı Yaşını Doldurmuş Olan Erkek Veya Kadının Evlenmesine İzin Verilebileceği )
Mahkemece, yasal şartın oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken Medeni Kanunun 124/2. maddesi hükmüne aykırı olarak evlenmeye izin verilmesi, usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 124’üncü maddesinin ikinci fıkrası ile "Ancak, hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir." hükmü getirilmiştir.
Evlenmesine izin verilmesi istenilen 29.03.1989 doğumlu Özlem'in dava ve hüküm tarihinde 16 yaşını doldurmadığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, yasal şartın oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken Medeni Kanunun 124/2. maddesi hükmüne aykırı olarak evlenmeye izin verilmesi usul ve yasaya son derece aykırıdır.

SONUÇ                : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere bozulmasına, 26/6/2006 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Hükümlüye Ait Taşınmazın Satışına İlişkin Örnek Resmi Satım Senedi

Resmi Senedin Yazım Örneği
BİR TARAFTAN: Hüseyin oğlu Ahmet DOĞAN: adına vasi olarak atanan : Sadettin oğlu Suat YILMAZ: (Vergi No:………)
DİĞER TARAFTAN: Salih Yılmaz KAFADAR: Kasım oğlu (Vergi No:……..)
Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır.
İzmit Değirmendere Mahallesi Yahyakaptan Mevkiinde bulunan, Ada 101, Parsel 1 numaralı 750 m2 miktarındaki bahçenin tamamı Ahmet DOĞAN adına kayıtlı iken, Kocaeli Ağır Ceza Mahkemesinin 1/6/1992 tarih 992/86 esas ve 992/140 karar sayılı ilamı ile 20 yıl ağır hapse mahkum edilmiş olduğundan Kocaeli Sulh Hukuk Hakimliğinin 8/7/1992 tarih 992/120 sayılı ilamı ile vasi tayin edilen SUAT YILMAZ bu taşınmaz malın tamamını Kocaeli Sulh Hukuk Hakimliğinin 6/7/1992 tarih ve 992/280 sayılı ilamı ile pazarlık suretiyle 5.000.000.000(BEŞMİLYAR)TL’sı bedelle satışına izin verilen ve Kocaeli 1.Asliye Hukuk Hakimliğince pazarlık suretiyle yapılacak bu satış kararı 7/9/1992 tarihi ile tasdik edilmiş mahkeme kararları ile Salih Yılmaz KAFADAR'a sattığını, satış bedelini nakden ve peşinen aldığını, alıcı: Salih Yılmaz KAFADAR'da bu taşınmaz malın tamamını yukarıda yazılı bulunan bedelle satın alıp kabul ettiğini ve adına tescilini istediğini,bu taşınmaz malın bu güne kadar olan emlak vergilerinin ödenmesinden taraflarının müteselsilen sorumlu olduklarını, taraflarca devir ve temlik için gösterilen değerin bu taşınmaz malın emlak vergisi değerine yeniden değerlendirme oranı uygulanmak suretiyle bulunacak değerden düşük olmadığını, aksi halde aradaki fark için ödenmesi gereken harçların V.U.K. gereğince taraflarından cezalı olarak tahsil edilmesini kabul ettiklerini birlikte ifade ve beyan ettiler.


Vesayet Altında Bulunan Kişiye ait Taşınmaz Satışı



Vesayet altında bulunan bir kişi adına kayıtlı bulunan taşınmazın satılması ve izin konusu, Türk Medeni Kanununun 444’ncü maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Yasal düzenleme aşağıdaki şekildedir.

“MADDE 444.- Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı hâllerde mümkündür.

Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır olduğu hâlde açık artırmayla yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi gerekir.

Ancak denetim makamı, istisnaî olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir.”

B. İzin

I. Vesayet makamından

MADDE 462.- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir:

1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,

2. Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,

3. Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,

4. Ödünç verme ve alma,

5. Kambiyo taahhüdü altına girme,

6. Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,

7. Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,

8. Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,

9. Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,

10. Borç ödemeden aciz beyanı,

11. Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,

12. Çıraklık sözleşmesi yapılması,

13. Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,

14. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi”


Yasal düzenleme yukarıda belirtildiği şekildedir. Yukarıda maddeler halinde sayılan durumlardan birinin ortaya çıkması halinde vesayet makamından izin alınmalıdır. İzin makamı yani vesayet makamı, sulh hukuk mahkemeleridir. Sulh hukuk mahkemelerince verilen bu kararlar denetime tabidir. Bu denetleme işi denetim makamı tarafından yerine getirilir. Bu durumda denetim makamı, asliye hukuk mahkemeleridir.

Muvazaanın varlığı ve ilave tediye alacağına hak kazanma


MUVAZAANIN VARLIĞI VE İLAVE TEDİYE ALACAĞI

T.C YARGITAY  7.Hukuk Dairesi  
Esas: 2016 / 3019   Karar: 2016 / 3117   Karar Tarihi: 15.02.2016


Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2- Davacı, davalıya ait iş yerinde çalıştığını, muvazaalı olarak ...'ya ait üretim sahalarında müteahhit firma elemanı olarak gösterildiğini, aynı işi yapan kadrolu çalışanlar ile arasında ücret farkı bulunduğunu, bu durumun kapsam içi personel yönetmeliğine aykırı olduğunu, ücrete dayalı tüm işçilik alacaklarının da noksan ödendiğini beyanla davacının işyerinde uygulanmakta olan Yönetmeliğin 6. maddesi uyarınca yeni yevmiyesinin belirlenerek geriye doğru 5 yıllık işçilik alacaklarının ödenmesi gerektiğini belirterek müvekkilinin eksik ödenen ücret ve diğer işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı, davacının kendi personeli olmadığını, davacının sendikaya üye olmadığını, taleplerinin haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının baştan itibaren davalı işyerinde çalışan işçilere tanınan haklardan yararlanıp yararlanamayacağı ve buna bağlı olarak talep ettiği alacaklara ilişkindir.

Davalı ... Anonim Ortaklığı Kapsam İçi Personel Ücret ve Görevde Yükselme Yönergesinin İşe Almada Ücretin Tespiti” başlıklı 6. maddesinde (1) Personelin daimi veya geçici bir göreve açıktan atanmasında ilk kademe unvanı ve ücreti verilir. (2) İşe alınan personelin başlangıç ücreti; Ortaklık içi, Ortaklık dışı hizmetleri ve öğrenim farkı nedeniyle verilecek ücretin değerlendirilmesini düzenleyen aşağıdaki (a), (b), (c), (ç) bendi esaslarına göre tespit edilir. a) Ortaklık İçi Hizmetler: Daha önce ortaklık içi hizmeti olanların yeniden işe alınmaları halinde, 3. maddenin (c) bendi de dikkate alınarak, son işe alınma tarihi itibariyle geçmiş hizmetlerine göre intisap tarihi bulunur. Bulunan intisap tarihinde yürürlükte bulunan kök ücret tablosuna göre kök ücreti tespit edilir. Kök ücretin üzerine bu maddenin (b) bendi dikkate alınarak kademe farkı ve (c) bendi dikkate alınarak tahsil zammı ilave edilir. İntisap tarihinden son giriş tarihine kadar geçen süre içinde yürürlüğe giren toplu iş sözleşmesi zamları ilave edilmek suretiyle başlangıç ücreti tespit edilir. Ücretleri bu şekilde tespit edilenlere, geçmiş iç hizmetleri için ayrıca kademe farkı verilmez. Bu işlem iş akdi yenilenen personele uygulanmaz” hükmüne yer verilmiştir.

Davalı Ortaklığın Kapsam İçi Personel Ücret ve Görevde Yükselme Yönergesinin 1. maddesinde yönergenin, kapsam içi personelin işe başlama ücretleri ile nakil ve görevde yükselmelerinde uygulanacak esasların belirlenmesinin amaçlandığı; yönergenin Ortaklık iş yerlerinde belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve toplu iş sözleşmesi kapsamında olan kapsam içi personele uygulanacağı belirtilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davacının dava dışı şirketler bünyesinde çalıştığı anlaşılmaktadır. ... Sendikasına üye işçiler ve üyelik tarihleri bildirilmiş, ancak davacının fesih tarihine kadar sendikaya üye olduğuna dair herhangi bir belgeye rastlanmamıştır. Sendikaya üye olmayan davacının ilgili yönerge kapsamında olmadığı anlaşıldığından ücretin tespiti ve buna bağlı fark alacak taleplerinin reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3- Somut olayda, dosya içeriğine ve UYAPortamında yapılan sorgulamaya göre taraflar arasında işe iade davasının derdest olduğu anlaşılmakta olup davalılar arasındaki muvazaa olgusunun varlığının tespiti açısından ilgili dosyanın kesinleşmesi beklenmeli ve sonucuna göre muvazaanın varlığı kesinleşir ise davacının ilave tediye alacağına hak kazanacağı, aksi halde hak kazanamayacağının değerlendirilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle bozulmasına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 15.02.2016 gününde oy birliği ile KARAR VERİLDİ.

Kesinleşmiş kadastro tutanağına karşı Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılablir


Kesinleşmiş kadastro tutanağına karşı açılacak dava 
Tapu İptali ve Tescil davası Olup Asliye Hukuk Mahkemesinde Açılmalıdır.

T.C YARGITAY  20.Hukuk Dairesi 
Esas: 2015 / 13726  Karar: 2016 / 7527  Karar Tarihi: 28.06.2016

Dava: Taşınmaz hukukuna ilişkin davada Uludere Asliye Hukuk ve Uludere Kadastro Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Davacı 06/01/2010 tarihli dilekçesinde özetle; ... ilçesi, ... beldesinde yapılan kadastro çalışması sırasında atalarından kalan taşınmazlarının bir kısmının 222 ada 1 parsel numarası ile Orman sınırları içerisinde bırakıldığını, bu yerlere 25 yıldan beri malik sıfatı ile zilyet olduğunu, orman ile bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürerek 222 ada 1 parsel numaralı taşınmaz içerisinde kalan kısmın tapusunun iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Uludere Asliye Hukuk Mahkemesince, "...dava konusu taşınmazın kadastro tutanağı ilgili birimden istenmiş, dava konusu taşınmazın davacı adına kayıt gördüğü ve 3402 sayılı Kanunun 11. maddesine göre askıya çıkartıldığı, 30 günlük askı ilân süresinde kadastro mahkemesinde dava açıldığından tutanağın henüz kesinleşmediği bu nedenle kadastro mahkemesinin görevli olduğu.." gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur.

Uludere Kadastro Mahkemesi ise "...dava konusu ... İlçesi ... Mahallesinde bulunan 222 ada 1 parsel numaralı taşınmaza ait Kadastro Tespit Tutanağının 05/12/2009 ilâ 04/01/2010 tarihleri arasında askıya çıkartıldığı, davacının ise 06/01/2010 tarihinde dava açtığı, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu..." gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.

Somut olayda, uyuşmazlık konusu ... Beldesi, ... Mahallesi, ... mevkiinde bulunan 222 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacı adına tespit gördüğü, kadastro çalışmalarının 05/12/2009 - 04/01/2010 tarihleri arasında askı ilanına çıkarıldığı ve davanın ise askı ilan tarihinden sonra 06/01/2010 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Buna göre, kesinleşmiş kadastro tutanağına karşı açılan tapu iptali ve tescil davasının Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK'’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Uludere Asliye Hukuk Mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine 28.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Gözaltında İşkence Yapılması Durumunda Tazminat Davası Kime Karşı Açılmalıdır


Eğer, Gözaltında işkence yapıldığı iddiası var ise ve bu konuda da işkenceye uğrayan kişi tarafından tazminat talep edilecekse, bu durumda açılacak olan tazminat davalarının hizmet kusuru nedeni ile  ilgili kamu kurumu aleyhine açılması gereklidir.

Kamu kurumu aleyhine değil de, işkenceyi yapan memura karşı açılması halinde davanız husumet yokluğundan reddedilecektir.

İstinaf Yoluna Hangi Hallerde Başvurulur

 İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. 
(6100 S. K. m. 341)

Tır Şoförü Fazla Çalışma Hesabı İşçilik Alacakları En fazla dokuz saat

TIR ŞOFÖRÜ VE İŞÇİLİK ALACAKLARI HESAPLAMALARI


ÖZET: Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Takometere ve sürücü kart kayıtları ibraz edildiğinden bu kayıtlara esas alınarak anlaşma ve yönetmelik hükümlerindeki esaslara göre fazla mesai ve hafta tatil karşılığı ücretler hesaplanmalı, bu konuda ek rapor alınmalı ve varsa hüküm altına alınmalıdır. Mahkemece hatalı gerekçe ve eksik inceleme sözkonusu alacakların reddi isabetsizdir.


(4857 S. K. m. 22) 

Dava: Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 1999 yılından itibaren davalı şirkette uluslararası tır şoförü olarak aylık en son 1.125,00 Euro ücret ile hafta tatilleri de dahil olmak üzere çalıştığını, ayrıca sefer yaptığı ülkeye göre değişen 200,00 - 300,00 Euro arası ücret aldığını, iş akdinin davalı işveren tarafından haksız feshedildiğini ileri sürerek; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ve kötü niyet tazminatı alacaklarını istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davalı şirkette 14.10.1999 - 20.12.2013 tarihleri arasında çalıştığını, iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatları ödenmek suretiyle 63 yaşını doldurmuş olması, işveren şirketin teklif ettiği Yakıt İkmal Sorumluluğu görevini kabul etmemesi nedeniyle 4857 sayılı yasanın 22.maddesi gereğince geçerli nedenle feshedildiğini, taleplerinin 5 yıllık zamanaşımına uğradığını, davacıya maaşı dışında ek ücret ödemesi yapılmadığını, izin ücretinin, fazla mesai, genel tatil ve hafta tatili ücretinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece toplanan deliller, tanıkbeyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamının değerlendirilmesinde; davacının 14.10.1999 - 20.12.2013 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinde emsal ücret araştırması göz önünde bulundurulduğunda asgari ücret + aylık ortalama 89,38 Euro sefer primi ile çalıştığı, talimatla dinlenen davacı tanığı .... davacının yaş sınırı sebebiyle işten çıkartıldığını, davalı tanıkları davacının yük taşıma belgesi olan SRC belgesini alamadığını,...belgesi olmadan araç kullanmanın yasak olduğunu, bu nedenle davacıya yakıt kontrol görevi teklif edildiğini, bu görevi kabul etmemesi nedeniyle iş akdinin sona erdirildiğini belirttikleri, iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacak şekilde feshedildiğinin davalı tarafından ispat edilemediği, fesihten sonra davacıya 20.12.2013 tarihinde 46.166,98 TL brüt kıdem tazminatı ve 6.413,83 TL brüt ihbar tazminatı ödemesi yapıldığı, yapılan ödemelerin hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatından mahsup edildiğinde davacının bakiye kıdem tazminatı alacağı bulunmadığı, Yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince uluslar arası tırşoförlerinin çalışma saatlerini inisiyatifleri doğrultusunda kendileri belirlediğinden fazla mesai ücreti talep edemeyeceği, davacının yurt dışında olduğu zamanlara denk gelen genel tatil günlerinde çalıştığı, ancak haftanın 7 günü çalıştığı iddiasını ispat edemediği, bakiye 53 günlük yıllık ücretli izinlerinin kullandırıldığının davalı işveren tarafından yazılı ve eşdeğer belge ile ispatlanamadığı, davacıya iş akdi feshinden sonra 807,59 TL brüt yıllık izin ücreti ödemesi yapıldığı, yapılan ödemenin hesaplanacak yıllık izin ücreti alacağından mahsup edilmesi gerektiği, kötü niyet tazminatına ilişkin iddiasının davacı tarafından ispatlanamadığı, 29.08.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının alması gereken ihbar tazminatı miktarının 39,61 TL, yıllık izin ücreti alacağı miktarının 4.470,79 TL, genel tatil ücreti alacağı miktarının 3.574,48 TL olduğunun tespit edildiği, hesaplanan genel tatil ücreti alacağından Yargıtay ilgili dairesinin takdir hakkı gereği %30 hakkaniyet indirimi yapıldıktan sonra, genel tatil ücreti alacağı miktarının 2.502,15 TL olarak tespitine, açılan kıdem tazminatı, fazla mesai ücreti alacağı, kötü niyet tazminatı ve hafta tatili ücreti alacağı davalarının reddine, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı ve genel tatil ücreti alacağı davalarının kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasında davacının fazla mesai ve hafta tatili çalışmasının olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 

Yargıtay’ın kararlılık kazanmış olan uygulamasına göre yurt dışına sefer yapan tır şoförlerinin salt tanık deliline dayanarak fazla çalışma ücreti talep etmeleri mümkün değildir. Tanıkların anlatımları kendi çalışma saatleri ile ilgili olup, dava açan tır şoförü ile aynı seferde görev yapmamaları sebebiyle günlük çalışma saatlerini tam olarak bilmeleri imkânsızdır. Yurt dışına sefer yapan tır şoförlerinin fazla çalışma yaptıklarını ve hafta tatillerinde çalıştıklarını somut delillerle, sürücü kartı, takograf kayıtları gibi yazılı delille ispatlamaları gerekir. Bu nedenle Hükme esas alınan bilirkişi raporunda Yargıtay'ın yerleşik içtihatları gereğince Uluslararası tır şoförlerinin çalışma saatlerini insiyatifleri doğrultusunda kendileri belirlediğinden fazla mesai talep ve hafta tatili alacağı hesaplanmamış ise de; bilirkişinin bu değerlendirmesi hatalıdır. 

Diğer taraftan Uluslararası araçlarda sürücü olarak çalışan işçi 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi olmakla birlikte, işin düzenlenmesi ve çalışma süreleri yönünden ...’nin de onayladığı ... Çalışan Personelin Çalışmalarına İlişkin Avrupa Anlaşması hükümleri ile bu anlaşmaya uygun olarak çıkarılan ..yapan Araçlarda Kullanılan .. Cihazları Hakkında Yönetmelik hükümlerine tabidir. 

Anlaşma ve yönetmelik hükümlerine göre takograf kullanılması zorunlu olup günlük sürüş süresi 4,5 saatlik sürüşten sonra mola verilmek koşulu ile günlük sürüş süresi 9 saat (haftada iki kez 10 saatte çıkarılabilir), haftalık sürüş saati ise 6 gün olup 6 gün sonunda bir haftalık dinlenme gerçekleştirilmelidir. Günlük dinlenme süresi ise İlki kesintisiz en az üç saatten ve ikincisi de kalan kesintisiz dokuz saat şeklinde alternatif olarak iki ayrı süreç halinde de kullanılabilen, en az 11 saat sürmelidir. Düzenli haftalık dinlenme süresi ise en az 45 saat olmalıdır. 

Uluslararası taşıma yapan araçta çalışan şoförün fazla çalışmaları sürüş süresine göre belirlenmelidir. Sürüş süresi de anılan anlaşma ve yönetmelikte Sürekli veya kesintili şekilde olabilen ve sürücünün bir dinlenme süresini veya molayı takiben sürüşü başlatmasından yeni bir dinlenme süresi veya molaya kadar geçen toplam sürüş zamanı” olarak belirtilmiştir. O halde tır sürücüsünün normal mesai ve buna göre fazla çalışmaları araçta kullanılması zorunlu olan takograf (takometre) ölçümlerine göre anlaşma ve yönetmelik hükümlerine göre günlük sürüş veya haftalık sürüş süresini aşıp aşmamasına göre belirlenmelidir. 

Davacı fazla mesai çalışmaları konusunda davalı işverenin elinde bulunan ve zorunlu tutulması gereken takometre (takograf) kayıtlarına dayanmış, işveren de bu kayıtları sunmuştur. Somut uyuşmazlıkta davalı tanıkları davacının Uluslararası tır şoförü olduğunu ve takometre kayıtlarına göre çalıştığını beyan etmiştir. Davalı tarafından davacının 2002-2010 yılları arasındaki çalışma sürelerini gösterir 2218 adet takoğraf kaydı dosya içerisine sunulmuş olup, bilirkişi tarafından bu kayıtlarının çözümü yapılmıştır.

Takometere ve sürücü kart kayıtları ibraz edildiğinden bu kayıtlara esas alınarak anlaşma ve yönetmelik hükümlerindeki esaslara göre fazla mesai ve hafta tatil karşılığı ücretler hesaplanmalı, bu konuda ek rapor alınmalı ve varsa hüküm altına alınmalıdır. Mahkemece hatalı gerekçe ve eksik inceleme sözkonusu alacakların reddi isabetsizdir. 

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 25.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kamulaştırmasız El Atma Davalarında Eksik Bilirkişi Raporu

YARGITAY 5. Hukuk Dairesi 
2015/24815 E. 
2016/11741 K.
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacı vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
- K A R A R –
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davaya konu teşkil eden arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metoduna göre değer biçilmesinde ve bedelinin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1)İlçe Tarım Müdürlüğü'nden gelen yazı cevabında belirtilen yörede uygulanan mutat münavebe ürünler esas alınarak gelir metoduna göre değer biçilmesi gerekirken, tek ürün (buğday) gelirine göre değer belirleyen bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması,
2)Dava konusu taşınmaz arazi niteliğinde olduğuna göre, Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak, gelir metoduna göre taşınmazın değerinin tespiti yönünden bilirkişi raporu alınması gerekirken tek bilirkişinin hazırladığı rapor esas alınarak eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 13/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


İcra Takibinden vazgeçilmesi halinde Tahsil Harcı

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
2014/32278 E.
2015/6354 K.
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan takipte, alacaklının, borçluya ait ... Bankası A.Ş.'de bulunan hesaplar üzerine konulan haczin başkaca bir tahsil harcı alınmaksızın fekki için ilgili bankaya müzekkere yazılmasını talep ettiğini, icra müdürlüğünce, tahsil harcının ödenmesi halinde haczin kaldırılmasına karar verileceğini belirterek işlemin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, haczin kaldırılması isteminin alacağın haricen tahsiline karine oluşturduğu gerekçesi ile istemin reddedildiği anlaşılmaktadır.
492 Sayılı Harçlar Kanunu'nun 23. maddesinde "Her ne sebep ve suretle olursa olsun, icra takibinden vazgeçildiğinin zabıtnamaye yazılması için vazgeçilen miktara ait tahsil harcının yarısı alınır. Ancak haczedilen mal satılıp paraya çevrildikten sonra vazgeçilirse tahsil harcı tam olarak alınır. " hükmüne yer verilmiştir.
Takip dosyası üzerinden konulan hacizlerin tamamının kaldırılması istemi, alacağın haricen tahsil edildiğine karine teşkil edeceğinden, hacizlerin kaldırılması için anılan yasa hükmüne uygun olarak tahsil harcının ödenmesi zorunludur.
Somut olayda, borçlunun Kahramanmaraş'ta bulunan taşınmazlarının, araçların ve diğer bankalarda bulunan hesaplarının kayden haczedildiği, bu hacizlerin halen devam ettiği görülmektedir. Söz konusu hacizli malların değerleri dikkate alındığında takip konusu borcu karşılayabilecek miktarlarda olduğu anlaşılmaktadır. Alacaklı vekilinin ... Bankası A.Ş.'de bulunan hesaplar üzerine konulan haczin başkaca bir tahsil harcı alınmaksızın fekki için ilgili bankaya müzekkere yazılması talebinde bulunması, takip dosyasındaki diğer mallar üzerine konulan haczin devam etmesi halinde yukarıda açıklanan kural uygulanamaz. Bu durumda, borçluya ait ... Bankası A.Ş.'de bulunan bulunan hesaplar yönünden haczin kaldırılması istemi, alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturmaz.
O halde, mahkemece, öncelikli olarak alacaklı vekilinin 17.12.2014 tarihli takipten feragat beyanı değerlendirilmeli, şayet alacaklı takipten feragat etmemiş ise şikayetin esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Adın Korunması ve Tazminat Davası


... NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE


Davacı                : İsim - soyisim - TC no  - Adres

Davalı                 : ... (İsim hakkını ihlal eden kişinin adı soyası TC nosu ve adresi)

Dava                  : ... Adının korunması, haksız saldırı nedeniyle ....TL tazminat tahsili istemi.

Deliller               : 1. Nüfus kayıtları
                              2. İhtarname (Daha önceden kişiye ihtarneme gönderildi ise )
                             4. Tanık anlatımları
                             5. Bilirkişi incelemesi
                             6. Sair her türlü yasal delil

Hukuki Deliller: TMK. 26, BK. 41, 46 ve ilgili mevzuat

Açıklamalar        : 1. Davalı, adımı köpeğine ad olarak koymuş o şekilde kullanmaktadır.
                             2. Kendisine uyarıda bulundum. Uyarım ...... gününde tebliğ edildiği halde davalı eyleminde direnmektedir. (buraki durum örnek olarak verilmiştir. herkes kendi özel durumuna ilişkin bilgileri yazmalıdır.)
                          3. Bu nedenle adımın korunmasını talep etmekteyim. Ayrıca, çevremde alay konusu olmaktayım. Bu durumda manen üzüntü ve yıkıntı içindeyim. bundan dolayı da davalının tarafıma tazminat ödemesine karar verilmesini dilemekteyim.
                       

Sonuç ve İstem : Yukarıda arz ve izah eilen ne resen gözetilecek nedenlerle, davalının ....... adıma haksız saldırısının önlenmesine karar verilmek suretiyle adımın korunmasına ve ....... TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı imza

               

İsimi Değiştirme Davası Dilekçe Örneği


......... NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ'NE

Davacı             : Ad - Soyad - TC no ve Adres 

Davalı              : ...... Nüfus Müdürlüğü (Bağlı bulunulan Nüfus Müdürlüğü) 

Konu               : Adın değiştirilmesi istemidir.

Deliller            : 1. Nüfus kayıtları
                           2. Tanık anlatımları
                           3. Yazılacak müzekkere cevapları
                           4. Sair her türlü yasal deliller

Hukuki Neden   : TMY. 27; 1587 SY. 46 ve ilgili mevzuat

Açıklamalar     : 1. Nüfus kaydında adım ...... olarak yazılmıştır.
                           2. Bu ad, gülünç, alay konusu olmakta, çevremde küçük düşmeme neden olmakta, yanlış anlaşılmalara mahal vermekte, ahlaka edebe aykırı bir anlam içermekte, (neden değiştirilmek istediği buraya yazılacak )
                           3. Bu bakımdan adımın değiştirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
                           4. Adımın .......... olarak değiştirilmesini talep etmekteyim. 

Sonuç ve İstem : Talep ve davamın kabulü ile ...... ili ...... ilçesi ....... mahalle/köy ...... hane nüfusunda kayıtlı adım .........nın, ........... olarak değiştirilmesine karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Davacı imza

               

Açıkça Feragat Yoksa Talep Olmasa da Vekalet Ücreti Verilmelidir

T.C.
Yargıtay
19. Hukuk Dairesi


Esas No:2010/14162
Karar No:2011/1542 



Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. 

- K A R A R - 

Davacı vekili; dava dışı borçluya ait bir adet çekin zorunlu tutarının ödenmesi için davalıya yazılı talepte bulunduklarını, talebe cevap verilmeyince yapılan icra takibinde ana alacak yatırılmasına rağmen avukat/ictihatlari/" title="avukat içtihatları">avukatlık ücreti ve harç miktarının yatırılmadığını belirterek itirazın iptalini talep ve dava etmiştir. 

Davalı, davaya cevap vermemiştir. 

Mahkemece; davalının 3167 sayılı Kanun gereğince karşılıksız çıkan çeke ilişkin teminat konusu alacağı almak talebiyle yapılan başvuruya rağmen alacağı ödemediği, yapılan icra takibine ilişkin harç ve masrafların davalı tarafından ödenmesi gerektiği, yapılan itirazın haksız olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, itirazın iptaline karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Yapılan yargılama sonunda mahkemece davanın kabulüne karar verilmesine rağmen talep olmadığından ücreti vekalet ve yargılama gideri hususlarında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir. 

Davacı vekili dava dilekçesinde ve yargılama aşamasındaki beyanlarında açıkça müvekkili lehine vekalet ücreti ve yargılama masraflarına hükmedilmesini talep etmemiş ise de, bu masraflardan vazgeçtiğine ilişkin bir beyanda da bulunmamıştır. 29.05.1957 tarihli, 1957/4 esas, 1957/16 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında "...hukuk davalarında hasma tahmili gereken ve muhakeme masraflarından madut bulunan vekalet ücretine diğer muhakeme masrafları gibi mutlak surette talep olunmaksızın re'sen hükmedilmesi icap ettiğine..." denilmek suretiyle yargılama masrafı ve vekalet ücretine hükmedilmesinde talep şartının aranmadığı, mahkemece re'sen hüküm altına alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle mahkemece davanın kabulüne karar verildiğinden davacı lehine vekalet ücretine ve yargılama masrafına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir. 

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 9.2.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yıllık İzin Hakkında Yeni Düzenleme

Çalışanların yıllık izinleriyle ilgili yapılan düzenleme yasalaştı. Yürürlüğe giren yeni yasaya göre çalışanlar yıllık izinlerinin 10 günlük kısmı aşan izin sürelerini istedikleri kadar bölebilecekler.
Yıllık izin hakkı, işyerindeki hizmet sürelerine göre şöyle:
1 yıldan 5 yıla (dahil) kadar olanlara: 14 gün
5 yıldan fazla 15 yıldan az olanlara: 20 gün
15 yıl ve daha fazla olanlara: 26 gün
Hizmet süresi ne olursa olsun 18 yaşından küçük, 50 yaşından büyük işçilere: 20 gün

Hizmet Tespiti Davasında Zamanaşımı

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu 
Esas:2005/21-409
Karar:2005/413

HİZMET SÜRESİNİN TESPİTİ
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
SİGORTALILIK SÜRESİNİN VE ÇALIŞMANIN İSPATI


Taraflar arasındaki "hizmet tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.02.2004 gün ve 2002/1195-2004/82 sayılı kararın incelenmesi davalı işveren ve SSK vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 29.11.2004 gün ve 2004/6639-10258 sayılı ilamı ile; 

( ... Dava 1.1.1994-1.11.2002 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmaların tespiti istemine ilişkindir. 

Mahkemece, istek bir kısım tanık sözlerine dayanılarak aynen hüküm altına alınmıştır. Tanık beyanları aynı doğrultuda olmayıp çelişkilidir. 

Öte yandan, ifadeleri hükme dayanak alınan tanıklar davacıyla birlikte çalışan ve kayıtlara geçmiş kişiler olmadığı gibi, aynı çevrede benzer işi yapan başka işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kimselerde değildir. Bu bakımdan tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmamakta soyut düzeyde kalmaktadır. Giderek, tanık sözlerinin inandırıcı güç ve nitelikte olduğu söylenemez. Ayrıca tesbiti istenilen süreler çok öncelere ilişkin bulunduğundan tanıkların bu sürelerle ilgili bilgileri bu güne değin eksiksiz olarak hafızalarında korumaları da hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmez. 

Yapılacak iş, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu gözönünde tutularak davacı ile birlikte çalışan ve işverenin SSK"na vermiş olduğu dönem bordrolarında kayıtlı kişiler ve olmadığı takdirde benzer işi yapan komşu işverenlerin aynı şekilde kayıtlarına geçmiş kimselerin tesbit edilerek anılan kişilerin bilgilerine başvurulmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. HGK.nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629, 3.12.2003 gün ve 2003/710 E-714 K. sayılı kararları da aynı yöndedir. 
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. 

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ) 

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

KARAR : Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı, sigortalı hizmetin tespiti istemine ilişkindir. 

İşçilik haklarına dayalı alacak ve tazminat taleplerin tefrikle başka dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir. 

A- Davacı isteminin özeti: 

Davacı vekili 05.11.2002 tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin 1.1.1994 tarihinden itibaren davalıya ait özel ana okullarında yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak asgari ücretle çalışmaya başlayıp, işten çıkarılış tarihi olan 01.11.2002 tarihine kadar bu işi yaptığını, işverenden kendisini sigortalı yapmasını isteyen davacının bu nedenle işten çıkarıldığını, asgari ücret ile çalışan davacıya fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, haksız işten çıkarıldığı halde işçilik haklarının da ödenmediğini, ifadeyle, fazlaya dair haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik iş akdinin bozulduğu tarihten itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte 1.500.000.000. TL. kıdem tazminatının, 150.000.000.TL. ödenmeyen fazla mesai ücretlerinin, davalı işverenden tahsilini; müvekkilinin SSK ya bildirilmeyen çalışmalarının ve davalı işyerinde 11.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında sürekli çalıştığının tesbitini ve bunun diğer çalışmalarıyla birleştirilmesini, istemiş; hizmet tespiti talebi diğer taleplerinden ayrılarak sonuçlandırılmıştır. 

B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti: 

a ) Davalı işveren Rozelin Hara vekili cevabında: öncelikle hizmet tespiti taleplerinin diğer taleplerden ayrılarak davanın görülmesi gerektiğini, işyerinin çocuk kreşi olduğunu, davacının işyerinde sürekli çalışan bir kişi olmadığını, işin yoğun olduğu zamanlarda ayda bir ya da iki kez temizlikçi olarak çağrıldığını, süreklilik arz etmediğini, sigortalı işçi kapsamında olmadığını, ayrıca davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde de açılmadığını, hafta sonları ve Temmuz -Ağustos aylarında da işyerinde çalışma olmadığını, davanın reddini savunmuştur. 

b ) Davalı SSK vekili cevabında; davacının sigorta kaydı olmadığı gibi, diğer davalıya ait işyerinde geçen bir çalışmasına da rastlanmadığını, davacının davasını ispat etmesi gerektiğini, ayrıca her iki davanın ayrılarak görülmesini, davanın reddini savunmuştur. 

C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti: 

Yerel Mahkeme: "Davacı ile davalıların bildirdikleri kanıtların toplandığı, anlaşmazlığın davacının davalı işyerinde 1.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında çalışıp çalışmadığı ve işçilik haklarının ödenip ödenmediği noktasında olduğu, delillere göre davacının davalı işyerinde, 1.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında Temmuz ile Ağustos ayları hariç kesintisiz asgari ücret ile çalıştığı, bu durumun tanık anlatımı, sigorta dosyası, işyeri dosyası ile doğrulandığı, alacak ile tazminat isteminin, hizmet tespitinden tefrik edildiği " Gerekçesiyle hizmet tespiti davasından alacak ile tazminat davasının tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine, hizmet tesbiti davasında davacının 01.01.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında her yıl Temmuz ve Ağustos ayları hariç diğer aylarda asgari ücret ile sürekli çalıştığının tesbitine, diğer hizmetleri ile birleştirilmesine, karar vermiştir. 

D- Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme: 

Davalı işveren ve SSK vekillerince hüküm temyiz edilmiş; 

Özel Dairece; yapılan inceleme ve araştırmanın çalışma olgusunu kabule yeterli olmadığı ifade edilerek, araştırmaya yönelik olarak hüküm bozulmuştur. 

Bozma sonrası 07.04.2005 tarihli celsede; Davacı vekili bozmaya karşı: "vekil edenimin iş arkadaşlarını dinlettim. Ayrıca işyeri komşularını da dinlettim. Ev komşularını dinlettim. Dosyaya işyerinde çekilmiş fotoğrafları sundum. Yargıtay 21.Hukuk Dairesi'nin bozma kararına katılmıyorum, deliller toplanmıştır. Mahkemenizin verdiği karar doğrudur bu kararda direnilmesini istiyorum"; 

Davalı işveren vekili: "Bozma ilamına uyulsun, davacı vekili Yargıtay'ın aradığı nitelikte tanıklarının dinlendiğini beyan etmektedir. Yargıtay bozması da bu şekildedir.. Dolayısı ile açılan davanın bozmaya uyularak reddine karar verilmesini istiyoruz"; 

SSK vekili: "Bozmaya uyulmasını davanın reddine karar verilmesini istiyoruz " şeklinde beyanda bulunmuşlardır. 

Davacı vekili söz alarak, "işyerinin civarında sokak olduğu için hepsi evdir ileride bir işyeri açıldı ama vekil edenim girdikten sonra yeni açılan rakip bir kreştir. Yargıtay bordro tanıklarının dinlenmesini istiyor ancak işveren istediği kişileri bordroda gösterir istemediğini göstermez. Bordroda gösterdiği kişiler de işveren aleyhine tanıklık yapamaz. Bu bakımdan direnilmesini istiyoruz" demiştir. 

Mahkemece; "Davacı, davalı işyerinde 1.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında Temmuz ile Ağustos ayları hariç kesintisiz asgari ücret ile çalışmıştır. Bu çalışma, tanık anlatımı, sigorta dosyası, işyeri dosyası ile doğrulanmıştır. Alacak ile tazminat istemi hizmet tesbitinden tefrik edilmiştir. Dosya incelendiğinde, işyerinde çalışan kişiler de dinlenmiştir. İşyerinin civarında başkaca işyeri mevcut değildir. Genelde mahkememizde geçen dosyalarda da görüleceği gibi çalışan kişilerin sigortaları tam gösterilmemektedir. Bu dosyada mahkemece yapılacak bir işlem kalmamıştır. Alacak ve tazminat davası hizmet tesbiti davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmiştir. 

Mahkememizin 2002/1195 esasında kayıtlı dosyasında verilen kararımız doğrudur. Yargıtay'ın bozma ilamı yerinde değildir." Gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. 
Hükmü davalı işveren ve SSK vekilleri temyize getirmektedir. 
E- Gerekçe: 

Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı, sigortalı hizmetin tespiti istemine ilişkindir. 

Davacı vekili müvekkilinin davalılardan işveren yanında yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak 01.01.1994 -01.11.2002 tarihleri arasında sigorta kayıtlarına geçirilmeden çalıştırıldığını, bu sürede davacının davalı işyerinde sürekli çalıştığının tespitini istemiş; işveren ve SSK. kayıtlarında davacının yer almadığı ancak tanık beyanları ile çalışmasının sabit olduğu mahkemece kabul edilmiş; hüküm Özel Dairece araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur. Mahkeme tüm delilleri topladığını, davanın kabulü kararının yerinde olduğunu ifadeyle önceki kararında direnmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; araştırmanın hükme yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. 

Öncelikle, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesinin irdelenmesinde ve hukuki niteliği ile ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar vardır. 

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesinde; 

"Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır" hükmü yer almaktadır. 

Sosyal Sigorta sistemimizde işverenlerin, prim ve vergi ödememek veya başka nedenlerle, çalıştırmış oldukları kişileri kuruma ya hiç bildirmedikleri yada çalışmalarını eksik bildirdikleri olgusu göz önüne alınarak yukarıda açıklanan yasal duzenlemeye gidilmiş ve yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya calıştıkları hususu kurumca tespit edilemeyen sigortalılara mahkemeye başvurarak hizmetlerini ispatlama olanagı getirilmistir. 

1982 Anayasasının 12. maddesıne gore; 

"Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir." 

60. maddede ise; 

"Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir" hükmüne yer verilmiştir. 

Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı dokunulmaz ve vazgeçilemez bir hak olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. 

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 6. maddesinde de, bu ilke aynen benimsenerek, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olduğu, bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği, sözleşmelere sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamayacağı belirtilmiştir. Bu haliyle sigortalı olmak, kişi bakımından sadece bir hak olmayıp aynı zamanda bir yükümlülüktür. 

Bu nedenle, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında hakimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Zira, sigortalı tarafından hizmet tespiti davasının açılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu bir çalışma ilişkisinden haberdar olacak gerektiğinde müfettiş incelemesi yaparak resen prim tahakkuk ettirip, tahsil edecektir. Dolayısıyla, hizmet tespiti davaları kurumun hak alanını da doğrudan ilgilendirmektedir. 

Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. 

Bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren, tarafından verilip verilmediği, ya da çalıştıklarının kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. 

Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. 

Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmanın konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 288. maddesinde yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı 506 sayılı Kanunun 3B ve D maddelerinde olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. 

Bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır. 

Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı, ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir. 

Hizmet tespiti davalarının hukuki niteliği ve ispat şekline ilişkin ilkeler böylece ortaya konulduktan sonra, somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; 

Davacının, çalıştığını ancak çalışmasının kuruma bildirilmediğini iddia ettiği davalı işveren Roselin Hara'ya ait işyeri, Sosyal Sigortalar Kurumuna 23.09.1991 tarihinde verilen işyeri bildirgesinde "Rozelin Hara Çocuk Kulübü" olarak bildirilmiş olup, işyerinin sigortalı çalışmaya başlama tarihi 25.08.1991'dir. 

Davacının ise gerek işyeri kayıtlarında gerekse Sosyal Sigortalar Kurumu kayıtlarında kaydına rastlanmadığı yazışmalara verilen cevaplar ile belirgindir. 
Böylece davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren tarafından kuruma verilmediği, çalıştığının da kurumca tespit edilmediği açıktır. Davalıya ait işyeri ise çalışıldığı iddia edilen donemde gerçekten vardır ve 506 sayılı Kanun kapsamında olup, kuruma kayıtlıdır. 

Bu yasal koşullar oluşmakla geriye çalışma olgusunun varlığının ve ardından da çalışma süresi, işin niteliği, alınan ücret vs. hususların tespiti kalmaktadır. 

Yukarıda da açıkça vurgulandıgı üzere; calısma olgusu her türlu delille ispatlanabilır. 

Davacı, davalıya ait anaokulu, davalının beyanına göre kreş, kurum kayıtlarına göre Çocuk Kulübü işyerinde yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak 01.01.1994 -01.11.2002 tarihleri arasında çalıştığı iddiasındadır. Davalıya ait Çocuk Kulübü işyeri Milli Eğitim Bakanlığı izniyle kurulan ancak Sosyal Hizmetler Kurumunun denetiminde bağımsız çalışan özel bir işyeridir. Davacının işyerinde çalıştırıldığını iddia ettiği ve "yardımcı öğretmen-sınıf anneliği" olarak adlandırdığı iş öğretmen statüsünü değil niteliği itibariyle öğretmene yardımcı olmayı, çocukların ve bulundukları ortamın bakım ve temizliğinden sorumlu olmayı ifade eden hizmetli statüsünü göstermektedir. 

İşin ve işyerinin nitelikleri gözetildiğinde davacının, Sosyal Hizmetler Kurumu veya Milli Eğitim Bakanlığı kayıtlarında "öğretmen" sıfatıyla yer alması olanaklı değildir. Zaten davacının bu yönde bir iddiası da bulunmamakta; sınıf annesi, yardımcı öğretmen olduğunu ifade etmektedir. 

Davacı yanca, çalışma olgusunu ispata yönelik olarak tanıklar bildirilmiş; ayrıca işyerinde işverenle, çocuklarla ve diğer çalışanlarla birlikte çektirilen değişik zamanlara ait fotoğraflar ibraz edilmiştir. 

Aynı işyerinde çalıştıklarını ifade eden davacı tanığı Fatma Sertyürekli, aynı zamanda davalının da tanığı olan Zekiye Çelik ve davalı tanığı Aslı Değirmenci davacının çalışma olgusunu açık bir dille ifade etmişlerdir. Diğer tanıkların beyanları da bunları tamamlar niteliktedir. 

Davalı işveren savunmasında davacının işyerine ayda bir ya da iki defa temizlik için geldiğini, sürekli çalışmadığını ve sigortalı işçi statüsünde olmadığını ifade etmiştir. 
Bu açıklama tevil yolu ile davacının işyeri ile bağlantısını ikrar olup; resimler ve tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde davacının davalı işveren yanında sürekli ve ücreti karşılığında çalıştığı olgusu belirgindir. 

Davacının yaptığı iş, sektörde bakıcı anne, öğretmen yardımcısı, yardımcı öğretmen, sınıf annesi, hizmetli, hademe gibi tabirlerle ifade olunan; niteliği itibariyle de çocukların ve bulundukları ortam ile kullanılan eşyaların gün içerisinde temizlik ve bakım hizmetlerini içeren bir iştir. 

Şu durumda mahkemenin davacının davalı işveren yanında çalışma olgusunun varlığını kabulünde bir isabetsizlik ; usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. 

Ne var ki, çalışma süresinin ve ücretin tespitine yönelik olarak mahkemece yapılan inceleme hükme yeterli değildir. 

Mahkemece; çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, kesintili mi sürekli mi olduğu ve alınan ücret konularında tanıklar yeniden dinlenmeli, dinlenen tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, işyerinin kuruma bildirdiği diğer çalışanların tespiti yoluna gidilmeli, ayrıca SSK tarafından eldeki davanın açılmasından önce veya sonra bu işyerinde yapılmış denetimler olup olmadığı, çalışan sayısının tam olarak tespit edilip edilmediği araştırılmalı, hatta davalı yanca da tanık olarak gösterilen aynı işyerinde çalıştığını ifade eden Zekiye Çelik, Aslı Değirmenci isimli tanıklar ile aynı işyerinde davacı ile beraber çalıştığını ifade eden davacı tanığı Fatma Sertyürekli isimli tanığın işyeri ve SSK kayıtlarında yer alıp almadıklarının da tespiti, gerektiğinde ve mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma süresi böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 288. maddesinde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı; buna göre kurum kayıtlarına alınmayan sigortalı hizmet süresinin tespiti yoluna gidilmelidir. 

Sonuçta; Mahkemenin, davacının davalıya ait işyerinde çalıştığı olgusunu kabulü yerinde ise de çalışma süresi, çalışmanın kesintili mi sürekli mi olduğu ve ücretin tespitine yönelik araştırma ve incelemesi hükme yeterli bulunmamış; yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Davalı işveren vekili ile SSK vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının işverene geri verilmesine 29.06.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.